SON DAKİKA
reklam
reklam

Yorucu bir kültür gezisi

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 29 Haziran 2024, Cumartesi - 23:17   Okunma Sayısı:

    İstanbul’dan Çanakkale’ye doğru yola çıktık. Çanakkale Müzesi’ni gezdik. Troya kazıları, Assos buluntuları, Dardanos Tümülüsü… Her birisi kendisinden bir veya birçok parçayı Çanakkale Müzesi’ne hediye etmiş. Troya Savaşı’nda insan kurban edilmesini örnekleyen Polyksena’nın trajedisi, en geniş biçimiyle Euripides’in Hekabe adlı oyununda anlatılır.

 

Hekabe adlı oyun

    M.Ö. 424n yılında sergilenen bu oyunda öykü, Troya Savaşı’nın ardından anayurtlarına dönmekte olan Yunanlardan Akhilleus’un ruhunun bir kurban istemesiyle başlar. Yunanların elinde esir bulunan Polyksena adlı genç kız kurban edilir. Kızöldün Lahdi’nde bu öykü ayrıntılı biçimde betimlenmiştir.

Boğazlanmaya hazırlanan Polyksena, onun için ağıt tutan akranları, bir taht üzerinde bahtına küsmüş Hekabe, olağandışı bir sanat üslubuyla anlatılmıştır.

 

Troya

Çanakkale-İzmir karayolunun 30.kilometresinden batıya ayrılan yaklaşık dört kilometrelik bir yolla ulaşılıyor. Burayı Harp Okulu yıllarımda da görmüştüm. Bu bölgede Homeros’un İliada destanındaki Troya Savaşları gerçekten olmuş muydu, yoksa bir kurmaca mıydı? Tarihçilerin ve arkeologların yıllardır tartıştığı bu konuyu ben de merak ediyorum doğrusu…

Kentin en eski evresi M.Ö. 3000-2500 yıl öncesine dayanıyor. M.Ö. 2500-2300 arasında eğimli surlar yapılmış. M.Ö. 1300-1200 arasında surlar kulelerle desteklenmiş. Tahta at halen simge olarak durmaktadır.

 

Yola devam

    Edremit Körfezi’nin batı ucunda Behramkale yolu üzerindeki Assos antik kentine geldik. Burası denizden yaklaşık 250 m yukarıda eski bir yerleşim kentidir. Midilli Adası’ndan gelen Methymnalılar ve Aioller tarafından kurulmuştur. M.Ö. 6.yüzyılda akropolise Athena tapınağı dikilmiştir. Aynı yüzyılda Perslerin işgaline uğramıştır.

    M.Ö. 6,5 ve 4. yüzyıllarda surlar çeşitli duvar örme teknikleri, kuleler ve kapılarla farklı şekillere sokulmuştur.

 

Ege Bölgesine geçiş

Ege bölgemiz, kuzeyden itibaren Frigya, Truva, İyonya, Lidya, Likya, Karya gibi İlkçağ medeniyetlerine yurt olmuştur. Gezdiğimiz yerler İyonya medeniyet ve saltanatının hüküm sürdüğü yerlerdir. İyonlar ise, MÖ 1200’lerde Dorların Balkanları istilâsı sonucu Ege Denizi yoluyla Anadolu’ya gelip Ege bölgesine yerleşmişler. İzmir (Smirna), Efes (Ephesos), Foça (Fokea), Milet, Didim, Neopolis (bugünkü Kuşadası) gibi büyük siteleri kurmuşlar, ticaretle uğraşmışlar. Siteler, dış tehlikelere karşı birlik olmuşlar.

    Bölgelerinin “kral yolu” üzerinde bulunması ve yoğun kültür akışı içinde olmaları nedeniyle    İyonlar Tales, Heredot, Hipokrates, Diyojen, Homeros gibi ünlü isimleri yetiştirmişler,
Fenike alfabesini ve güneş yılı takvimini geliştirmişler.

Halk çok tanrılı inanışı yaşamış, tanrılarını insan motifleriyle anlatmış. Dini mimaride önemli eserler vererek kendi tarzlarını geliştiren İyonyalılardan, Artemis tapınağı, Apollon tapınağı, Milet tiyatrosu günümüze kadar gelen eserler arasında kalabilmiş. İyon devleti, MÖ 545 de Persler tarafından yıkılmış.

Yola devam ediyoruz

    Biz önce Çandarlı-Dikilitaş arasındaki Pitane, Çandarlı Körfezi’nin doğusundaki Gryneion ve Myrina’ya ulaştıktan sonra Foça’ya geldik. Eski Foça deniz kıyısında olup daha önce 7-8 kez gelmiştim. Yeni Foşa daha tepelik alanda ve içeridedir.  Buradan İzmir’e yöneldik.

Bayram öncesi olduğu için yollar ve restoranlar sakin… Ege sahillerinde deniz kenarı bir yerde mola verdik. Denize konan tabureler ve üzeri cam olan alçak bir masaya oturduk.  Masaların bir özelliği vardı. Camın altında gelenlerin yazdırdıkları notlar bulunuyordu. Aşçıya teşekkür eden, seneye yine geleceklerini bildiren, nişan öncesi buraya gelen, kendilerinden sonra buraya gelecek olanlar için öneriler yazan nice insanın notlarına rastladık.

Bazıları müze biletine yazılmış, bazıları bir sarı zarfın boş yeri kesilerek üzerine yazılmış, bazıları da bez mendil kesilerek imzalanmış. Aracını kısa bir bakıma sokan ve bunu fırsat bilip karnını doyurmak isteyen de gelmiş buraya…

Bu kişiler yol yorgunluğu çekip hiç konuşmadan mı yemeklerini yemişlerdir, yoksa Ege’nin serin rüzgârlarının sahile esenlik taşıdığı böyle tabiat harikası, bir yerde muhabbet ve sohbetle mi yoğrulmuşlardır, bilmem, ama biz elimizde harita ile yeni güzellikler göreceğimiz farklı güzergâhları araştırmaya başlamıştık.

Bu kadar yol katetmek ve ara yollara girmek bizi de yordu. Mola verdiğimiz yerde ve hareket halinde araçta uyuyan aile fertlerim vardı. Gece İzmir’de kalmaya karar verdik. Sabahtan Akdeniz sahillerine doğru yola çıkacağız.

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam