SON DAKİKA
reklam
reklam

Her Ülke Kendi Tarihine Baksın

Köşe Yazarı: İSMAİL KUDAY   Eklenme Tarihi: 4 Mayıs 2024, Cumartesi - 21:08   Okunma Sayısı:

Günümüzde insan hakları ile ilgili sağa sola ayar veren ülkelerin tarihleri, din, ırk ve aç gözlülük ile harmanlanmış, etnik temizlik hikayeleriyle doludur. Velhasıl oldukça pistir.

 

Örneğin başta İsveç olmak üzere İskandinav ülkeleri, öyle sanıldığı gibi temiz bir tarihe ve kültüre sahip değildir.

Daha önce "Haçlı seferleri sadece doğuya yapılmadı, güç ve toprak isteyen İsveç kralları, Hristiyanlığı yayma bahanesiyle kuzeye seferler düzenlediler" diye yazılar yazmıştım. Ama sadece bu mu?

20.Yüz yılın ikinci yarısına kadar Samilere, -binlerce yıldır Rusya, Norveç, Finlandiya ve İsveç'te geyik çobanlığı yapan Samiler'e (Nuh'un oğlu Sam'dan gelenlerle karıştırmayınız)- yaptıklarından ötürü BM tarafından kınandıklarını biliyor musunuz?

Samileri katlettiler, asimile edilmek üzere dillerini ve inançlarını yasakladılar. Çocukları ailelerinden kopardılar. Hem de 1950'lere kadar. Bugün bile ırkçıların hedefindeler.

Bu konu ile çekilmiş iki sinema filmi var. Yenisi Netflix'te oynuyor. Günümüzde geçiyor üstelik.

 

Artık ABD'yi hepimiz biliyoruz. Bir yanda Amerika'nın gerçek sahipleri olan Kızılderililere, diğer yandan Afrika'dan gemi ambarlarında, zincire vurarak getirdikleri Afrikalılara yaptıkları vahşet, insanlık tarihindeki kapanmaz yaralar olarak duruyor orta yerde.

İşin pis taraflarından biri de oldukça namuslu sayılacak filmlerde bu konular işlense bile FBI tarafından adalet sağlanıyor her seferinde. Hem de J. Edgar Hoover'in FBI'ı tarafından. Ne kadar ironik.

Örnek mi istiyorsunuz? Biri, son yılların en güzel filmlerinden biri olan ve 1920'lerde geçen Dolunay Katilleri. Diğeri ise 1964 yılında geçen Mississippi Yanıyor. İkisi de gerçek olaylara dayanıyor.

 

Peki bitiyor mu? Tabii ki hayır.

 

Örneğin özellikle de bizim coğrafya da her ota b.ka maydanoz olan Fransa'nın ellerindeki kan, yüz yıl daha geçse bile temizlenir mi? Özellikle de Afrika'da yaptıklarıyla. Sadece Cezayir filan da değil. Milyonlarca insanın katledildiği iç savaşlarda da parmaklarının izleri olduğu gibi duruyor.

Ya İngiltere? Başta Hindistan, Çin, Filipinler olmak üzere bütün güney doğu Asya'da yaptıkları insanlık dışı zulümlere ne diyeceğiz? Orta Doğu'nun yağmalanması ve bir türlü huzuru bulamamasını saymıyorum bile.

 

Ha keza Japonya'nın yine Filipinler, Kore ve Çin'deki zulümleri de hayatta olanların hafızalarında hâlâ.

 

Avustralya'lı göçmen beyazların, kıtanın asıl halkı Aborjinlere yaptıkları insanlık dışı zulüm de tarihlerinde pis bir leke olarak duruyor. Ve hiç temizlenmeyecek.

 

Çin ve Rusya da karnesi berbat olan ülkelerden. Tek farkları kimseye ayar vermeye kalkmamaları.

 

Yine uygarlığın "cennet" ülkelerinden Kanada'ya ne diyeceğiz? Yine toprakların gerçek sahiplerine uzun yıllar boyunca yapılan işkencelere? Fotokopi gibi. Etnik temizlik, asimilasyon, zorla göç vs... Bugün bile bazı duyarlı Kanada yurttaşlarının başı eğik bu yüzden. Bu utancı içlerinden atamıyorlar.

 

İsrail ise bugün hâlâ, bütün dünyanın gözünün içine baka baka etnik temizlik yapmayı sürdürüyor. Hem de sağa sola ayar veren ülkelerin onayıyla.

Biraz daha geçmişe gidersek, İspanya, Portekiz ve hatta Hollanda'nın bile yaptıkları kıyımları yazar tarih.

 

Örnekler çok. Üstelik yüz yıllar öncesinden değil. Çoğunun üzerinden daha bir asır geçmedi. Yeter ki bakmasını bilin.

 

Peakly Blinders dizisinde şöyle bir diyalog vardı. "Sen kötü bir adamsın Tommy, ama bizim kötü adamımızsın." Peki ben de kötüler arasında seçim mi yapıyorum? Asla!

 

"Küreselleşen bir dünyada, daha fazla geç kalmadan, ülkeleri ve toplumları linç etmeyi bırakıp, topluca arınalım. Bunu yaparken de başkalarının yaralarını kaşımayalım" diyorum sadece. Çünkü bu hal, yeni düşmalıklar filizlendirmekten başka bir işe yaramıyor.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam